SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-KEFALET

<< 1035 >>

باب: الكفالة في القرض والديون بالأبدان وغيرها.

1. KARZA VE DEYNE ( BORÇ VERME VE ALMA) ŞAHSEN YA DA DİĞER ŞEKİLLERDE (MALİ ANLAMDA) KEFİL OLMAK

 

وقال أبو الزناد، عن محمد بن حمزة بن عمرو الأسلمي، عن أبيه: أن عمر رضي الله عنه بعثه مصدقا، فوقع رجل على جارية امرأته، فأخذ حمزة من الرجل كفيلا حتى قدم على عمر، وكان عمر قد جلده مائة جلدة، فصدقهم وعذره بالجهالة.وقال جرير والأشعث: لعبد الله بن مسعود في المرتدين: استتبهم وكفلهم، فتابوا، وكفلهم عشائرهم، وقال حماد: إذا تكفل بنفس فمات فلا شيء عليه، وقال الحكم: يضمن.

 

[-2290-] Muhammed İbn Amr el-Eslemi babası Hamza'dan şöyle nakletmiştir: Ömer r.a., Hamza'yı zekat memuru olarak görevlendirmişti. Gittiği yerde adamın biri hanımının cariyesi ile cinsel ilişkide bulundu. Hamza, ondan kefil alıp Ömer'e geldi. Ömer ona yüz celde vurdurdu. Adam, ilişkide bulunduğunu iddia eden kimseleri doğruladı. Ömer, onun bilgi eksikliğini bir özür olarak kabul etti.

 

 

قال أبو عبد الله: وقال الليث: حدثني جعفر بن ربيعة، عن عبد الرحمن بن هرمز، عن أبي هريرة رضي الله عنه،  عن رسول الله صلى الله عليه وسلم: (أنه ذكر رجلا من بني إسرائيل، سأل بعضهم بني إسرائيل أن يسلفه ألف دينار، فقال: ائتني بالشهداء أشهدهم، فقال: كفى بالله شهيدا، قال فأئتني بالكفيل، قال: كفى بالله كفيلا، قال: صدقت، فدفعها إليه إلى أجل مسمى، فخرج في البحر فقضى حاجته،

ثم التمس مركبا يركبها يقدم عليه للأجل الذي أجله، فلم يجد مركبا، فأخذ خشبة فنقرها، فأدخل فيها ألف دينار وصحيفة منه إلى صاحبه، ثم زجج موضعها، ثم أتى بها إلى البحر فقال: اللهم إنك تعلم أني كنت تسلفت فلانا ألف دينار، فسألني كفيلا فقلت: كفى بالله كفيلا، فرضي بك، وسألني شهيدا فقلت: كفى بالله شهيدا، فرضي بك، وأني جهدت أن أجد مركبا أبعث إليه الذي له فلم أقدر، وإني أستودعكها، فرمى بها في البحر حتى ولجت فيه، ثم انصرف، وهو في ذلك يلتمس مركبا يخرج إلى بلده، فخرج الرجل الذي أسلفه، ينظر لعل مركبا قد جاء بماله، فإذا بالخشبة التي فيها المال، فأخذها لأهله حطبا، فلما نشرها وجد المال والصحيفة، ثم قدم الذي كان أسلفه، فأتى بالألف دينار، فقال: والله ما زلت جاهدا في طلب مركب لآتيك بمالك، فما وجدت مركبا قبل الذي أتيت فيه، قال: هل كنت بعثت إلي بشيء؟ قال: أخبرك أني لم أجد مركبا قبل الذي جئت فيه، قال: فإن الله قد أدى عنك الذي بعثت في الخشبة، فانصرف بالألف دينار راشدا).

 

[-2291-] Ebu Hureyre r.a. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle nakletmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, israil-oğullarından bir kimsenin başından geçen hikayeyi şöyle anlatmıştır: "İsrailoğullarından adamın biri diğerinden bin dinar borç istedi. Karşı taraf ona, "Birilerini getir sana borç verdiğime dair şahitlik etsinler" dedi. Borç isteyen, "Şahit olarak Allah yeter" dedi. Diğer kimse, "O halde kefil getir" dedi. Borç isteyen, "Kefil olarak Allah yeter" dedi. Borç verecek olan kişi, "Doğru söylüyorsun" dedi ve bir vade belirleyerek bin dinarı borç olarak verdi. Parayı alan adam, bir deniz yolculuğuna çıktı İhtiyaçlarını gördü. Daha sonra geri dönmek üzere bir ulaşım aracı aradı Belirlenen borç vadesi geliyordu, fakat o bir binek bulamamıştı Hemen bir odun parçası alıp içini oydu, içine, bin dinarı ve para sahibine yazdığı mektubu koydu. Oyduğu yeri düzeltip kapattıktan sonra deniz kenarına gitti ve şöyle dedi: "Allah'ım' Muhakkak sen biliyorsun ki, ben falan kimseden borç almıştım. Benden kefil istediği zaman, "Kefil olarak Allah yeter" demiştim, o da buna razı olmuştu Benden şahit istemişti, "Şahit olarak Allah yeter" demiştim, o da buna razı olmuştu Ben, parasını ona ulaştırmak için bir gemi bulmaya çalıştım, fakat bulamadım. Bunu sana emanet ediyorum" diyerek odun parçasını deniz'e attı Odun denizin içinde kaybolduktan sonra geri döndü. Memleketine dönmek için bir vasıta bulmaya çalışıyordu. Alacaklı kişi de, parasını getirmesi ümidiyle deniz kenarına çıkmıştı Bu arada birden karşısına, içinde parası bulunan odun parçası çıktı Odun olarak yakmak amacıyla alıp evine götürdü. Odunu kırdığı zaman, içinde parayı ve borçlunun kendisine yazdığı mektubu buldu. Bir süre sonra borçlu kişi alacaklıya gelerek bin dinarı takdim etti ve: "Vallahi, şu an'a kadar hep paranı getirebilmek için bir vasıta bulmaya çalıştım. Geldiğim gemiden başka daha önce hiçbir binek bulamadım" dedi. Alacaklı, "Sen bana birşey göndermiş miydin?" diye sordu. Borçlu, "Geldiğim vasıtadan başka hiçbir binek bulamadığımı söylüyorum sana" dedi. Alacaklı, "Allah, odun parçası içinde gönderdiğin parayı ödedi" dedi. Bunun üzerine borçlu, bin dinarını alarak Allah'ın razı olacağı bir doğruluk ve dürüstlük duygusuyla çekip gitti.

 

 

AÇIKLAMA:     Başlıktaki, "şahsi kefalet dışındaki diğer kefalet şekilleri" ifadesi ile maIi kefaletler kastedilmiştir. 2290 nolu hadis, Tahavi'nin naklettiği şu olayın özeti mahiyetindedir: Ömer r.a. Hamzaıyı bir bölgeye zekat memuru olarak göndermişti.

Bu sırada bir adam hanımına, "azatlının malının zekatını ver" dedi. Kadın da kocasına, "Aksine, sen oğlunun malının zekatını ver" dedi.

 

Hamza onlara neden böyle söylediklerini sorunca kendisine şunlar anlatıldı: "Bu adam o kadınla evlenmişti. Daha sonra hanımına ait cariye ile cinsel ilişkiye girip ondan bir çocuğu olunca hanımı, cariyesini azat etti. Daha sonra da annesine mirasçı oldu."

Bunun üzerine Hamza adama, "sana recim cezası uygulayacağım" dedi.

 

Belde sakinleri, "onun durumu Ömer'e iletiIdi, Ömer ona celde cezası verdi.

 

Recmedilmesine hüküm vermedi" dediler. Hamza adamı kefil olarak aldı ve Ömer'in r.a. yanına geldi. Durumu ona sordu. Ömer, anlatılanların doğru olduğunu söyledi ve "Ömer, adamın bilgisizliğini özür kabul ederek onu recmetmedi" dedi.

 

Bu hadise göre, şahsi kefalet (kefale bi'l-beden) meşrudur. Çünkü Hamza İbn Amr bir sahabidir. Onun yaptığı bu fiile, çoğu sahabinin bulunduğu bir ortamda Ömer karşı çıkmamıştır. Hz. Ömer'in r.a. adama (recm cezası uygulamayıp) celde (sopa) cezası vermesi ta 'zir cezası verdiğini göstermektedir.

 

İbnu't-Tin şöyle der: "Bu hadis, Malikllerin, devlet başkanının, ta'zlr cezasını belirlerken had miktarını aşabileceği yönündeki görüşüne bir delildir." Bu görüş, söz konusu fiili işleyenin bir sahabi olması yönüyle eleştiriImiştir. Diğer yandan Ömer'in r.a. o kimseye celde cezasını ta'zir olarak uyguladığına dair bir delil yoktur. Belki de Hz. Ömer r.a. "Muhsan olan zinakara, bilerek yapmış ise, recim; bilmeden yapmış ise celde (sopa) cezası uygulanır" görüşüne sahip idi.

 

Cerir İbn Abdullah el-BeceIl ve Eş'as İbn Kays el-Kindi, Abdullah İbn Mes'Cıd'a dinden dönen kimseler (mürted) hakkında, "Onlardan tevbe etmelerini ve kefil göstermelerini iste" demiştir. Bunun üzerine onlar, tevbe etmiştir, kabileleri de onlara kefil olmuştur.

 

Bu olay da, Beyhaki'nin Ebu İshak yoluyla, Harise İbn Midrab'tan naklettiği şu uzun olayın özeti mahiyetindedir: "Abdullah İbn Mes'ud'la birlikte sabah namazını kılmıştım. Selam verince bir adam kalktı ve ona, "Ben-i Hanife mescidine gittiğini oradaki, Abdullah İbnü'n-Nevaha adlı müezzinin, ezanda, "Müseyleme'nin Nebi olduğuna şahitlik ederim" dediğini işittiğini haber verdi.

 

Bunun üzerine Abdullah İbn Mes'ud, "İbnü'n-Nevaha ve ahalisini cezalandırmak bana vacip oldu" demiştir.

 

Daha sonra onlar getirildi, İbn Mes'Cıd, Kuraza İbn Ka'b'a emretti, Kuraza da İbnu'n-Nevaha'nın boynunu vurdu. Daha sonra grubun diğer üyeleri hakkında etrafındaki insanlarla istişare etti. Adiyy ibn Hatem, öldürülmeleri yönünde görüş bildirdi. Cerir ve Eş'as ise kalktı ve "Onlardan tevbe etmelerini ve kefil göstermelerini iste" dedi. Bunun üzerine onlar, tevbe ettiler, kabileleri de onlara kefil oldu.

 

İbn Ebİ Şeybe'nin, Kays İbn Ebu Hazim'den naklettiğine göre söz konusu grup yüzyetmiş kişiydi.

 

İbnü'l-Müneyyir şöyle demiştir: Buhari, hadlerde şahsi kefalet olabileceği hükmünden, borçlarda da şahsi kefalet olabileceği hükmünü evleviyetle çıkarmıştır.

 

Alimlerin çoğunluğu, şahsi kefaleti (kefEıle bi'n-nefs) kabul etmiştir. Bu görüşü benimseyenler, had veya kısas suçundan dolayı kefilolunan suçlunun ortadan kaybolması veya ölmesi halinde, söz konusu cezanın kefile uygulanmayacağında hiçbir görüş ayrılığına düşmemiştir. Fakat borca kefilolunması halinde böyle değildir. Çünkü kefil borcu ödeyince, ödediğini borçludan alma hakkı doğar.

 

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

1-Karz (borç) akdinde vade belirlemek caizdir, belirlenen vadeye uymak farzdır.

 

Bir başka görüşe göre, bu bir iyilik sadedinde olduğu için vadeye uymak vacip değildir.

 

2-İbret almak amacıyla İsrailoğulları ve diğer kavimlerin başından geçen ilginç olaylar anlatılabilir.

 

3-Deniz ticareti yapılabilir, gemiye binmek caizdir. Borç verirken, şahit ve kefil istenebilir.

 

4-Allah'a (c.c) tevekkül etmek çok faziletli bir davranıştır. Allah'a doğru bir şekilde tevekkül eden kimseye, Allah yardım eder, onu başarıya ulaştırır.

 

5-Denizde bulunan şeylerin hükmü, inşaallah, "Lukata / Buluntu Mal" bölümünde açıklanacaktır. (2430.hadis)

 

6-Bu olayı Hz. Nebi (s.a.v.) anlattığı ve takrir (kabul) ettiği içinkefalet akdine bir delilolma özelliği taşımaktadır. Efendimiz (s.a.v.) bu olayı, ondan ders alalım diye anlatmıştır. Yoksa hiçbir faydası olmazdı.